Akarisitler, Acari alt sınıfına bağlı zararlıların kontrolünü sağlayan pestisitler olarak tanımlayabileceğimiz gibi, akarların (mite) kontrolünde kullanılan kimyasal ilaçlar olarakta tanımlayabiliriz. Akarisitlerin hayvan sağlığında kene, uyuz gibi zararlılara karşı kullanılmasının yanısıra, en yoğun kullanıldığı yer tarım alanlarıdır. Buna ilave olarak akarisitlerin evdeki halı, koltuk gibi yerlerde, akarları ve yumurtalarını öldürecek çeşitleri vardır. Günümüzde kırım kongo kanamalı ateşine sebep olan kene türleriyle mücadelede de akarisitler kullanılmaktadır.
Sıvı yada sıvı konsatreler halinde bulunan akarisitler, tarım makineleri yada sırt pompaları yardımıyla püskürtme yöntemiyle uygulanmaktadır.
Akarlar tarımsal alanlarda asıl olarak II.Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik zararlılar haline gelmiştir. Tarımsal alanda yaşanan gelişmeler; sentetik pestisit ve gübrelerin yoğun kullanımı, sulama ve diğer kültürel uygulamalar nedeniyle, kırmızı örümcek popülasyonlarının ekonomik zarar eşiğinin üstüne çıkmasına neden olmuştur.
Benzil benzoate,1930’ lu yıllarda insanlarda zararlı uyuz türlerine karşı ilk kullanılan akarisittir. Özellikle savaş zamanlarında uyuz zararına karşı kıyafetleri ilaçlamak için kullanılmıştır. Daha sonraki yıllarda benzil benzoate ve fenilbenzoate türevlerinin fitofag akarlara karşı etkili olduğu bildirilmiştir. Ancak bu akarisitlerin fitotoksik etkisi nedeniyle tarlada kullanıma uygun olmadığı görülmüştür. Bu denemelerden sonra ilk spesifik akarisit grubu olan ve DDT’nin türevi olan Difenil bileşikleri geliştirilmiştir.
Seralarda, zararlı akarlara karşı ilk uygulanan spesifik akarisit, 1945 yılında geliştirilen ‘’azobenzen’’dir. Daha sonraki yıllarda piyasaya sürülen akarisit aktif maddeleri; bromopropylate, chloropropylate, chlorobenzilate, chlorfenethol, dicofol, tetradifon’dur. Bunlar birinci nesil akarisitler olarak bilinmektedir. Birinci nesil spesifik akarisitlerin çoğunun etki mekanizması tam olarak ortaya konulmadan önce yasaklanmıştır. Türkiye’de kullanılan birinci nesil akarisitlerden son olarak bromopropylate 2011 yılında yasaklanmıştır.
1960-1970 yılları arasında ikinci nesil spesifik akarisit grubu geliştirilmiştir. Bunlar propargite, organotin(cyhexatin, fenbutatin oxide), formamidinler (amitraz, chlordimeform)’dur. Üçüncü nesil spesifik akarisitler ise akar büyüme düzenleyicilerdir. Bunlar da 1980-1985 yılları arasında kullanılmaya başlamıştır. Bu grupta ise ilk olarak sentezlenen akarisitler clofentezine, hexythiazox’dur.
Akarisitler fitofag akarların mücadelesinde yeni bir çağ açmıştır. Kırmızı örümcekler çok geniş konukçu yelpazesine sahiptir (yaklaşık 800 bitki türü). Özellikle seralarda biyolojik mücadele ajanları başarılı olarak kullanılsa da, akarlara karşı başlıca mücadele akarisitler ve insektisit/akarisit ile yapılmaktadır.
Spesifik akarisitlerin dışında insektisit/akarisit veya fungisit/akarisit olarak kullanılan ilaçlar da akar mücadelesi için kullanılmaktadır. Bir fungusit/akarisit olan kükürt,yüzyıllardır akarlarla mücadele için kullanılmaktadır. İnsektisit/akarisitolarak ise avermektinler ve sentetik piretroitler sıklıkla akar mücadelesi için kullanılmaktadır. Bunlar da akarisit market değerlerine eklendiğinde ekonomik değeri daha da artmaktadır.
Akarisitlerin %80’inin uygulandığı hedef zararlılar; iki noktalı kırmızı örümcek (Tetranychus urticae Koch (Acari:Tetranychidae)), Avrupa kırmızı örümceği (Panonychus ulmi (Koch) (Acari:Tetranychidae)) ve turunçgil kırmızı örümceği (Panonychus citri (McGregor)(Acari: Tetranychidae))’dir.
Dünya çapındaki toplam akarisit kullanımının %74’ü meyveler, bağ ve sebze alanları olmak üzere; turunçgiller (%31), elma ve armut(%23) ve çay (%22) bitkileri oluşturmaktadır.
Günümüzde aktif madde bazında bakıldığında, en son çıkan, farklı etki mekanizmalı akarisitlerin (spirodiclofen, spiromesifen) pazar payında büyük bir yer kaplamasının yanısıra, çok eski yıllarda piyasaya sürülmüş bazı aktif maddelerin de hala kullanıldığı görülmektedir.
Sentetik akarisitleri etki mekanizmalarına göre 4’e ayırabiliriz.
1. Sinir ve Kas Sistemi Etkililer
Asetilkolinesteraz İnhibitörleri
Organik fosforlular ve karbamatlar bu grupta yer almaktadır. Organik fosforlular, 1930’ların başlarında bulunmuştur ve bugün hala en çok kullanılan insektisit gruplarındandır. Çeşitli düzenlemelerle kullanımı biraz azalsa da, geniş spektrumlu olması, kullanım rahatlığı ve kalıcılığının fazla olması nedeniyle tercih edilmektedir. Organik fosforlular temas, mide ve solunum yoluyla etkili olabilmekle ile beraber sistemik etkide olanları da bulunmaktadır. Primiphos-methyl, methyl parathion, malathion, chlorpyrifos gibi akarisitler bu grupta bulunmaktadır.
Bir organik fosforlu akarisit olan methylparathion’un, özellikle tarla koşullarında kırmızı örümcekler in üremesini arttırdığı bildirilmiştir. Karbamatlar ise, ilk olarak Physostigma venenosumBalf (Fabales: Fabaceae) bitkisinden elde edilmiştir. Güney Nijerya’ da bu bitkinin zehiri 1840’lı yıllarda fark edilmiş ve daha sonra karbamatların böcek öldürücü etkisi 1947 yılında İsviçre’de saptanmıştır. Karbamatlar karbamik asitesterleridir ve hem temas hem de sistemik etkili olanları bulunmaktadır. Methomyl, carbaryl gibi akarisitler bu grupta bulunmaktadır.
Asetilkolin tanımlanan ilk nörotransmitterdir (Sinir iletiminde rol oynayan kimyasal taşıyıcı). Bir sinirsel uyarı bittiğinde asetilkolinesteraz enzimi asetilkolin ile reaksiyona girerek, Asetilkolini; kolin ve asetik asite parçalayarak sinir sistemindeki uyarı iletişimini durdurur. Asetilkolinesteraz enziminin akarisitler tarafından inhibe edilmesiyle birlikte, söz konusu enzim görevini yapamaz. Böylece sinirsel iletim durmaz, sürekli devam eder. Kasılmalarla ve titremelerle birlikle ölüm meydana gelmektedir.
Sodyum Kanalı Düzenleyicileri
DDT (Dikloro Difenil Trikloroetan) ve türevleri bu grupta yer alır. Ancak DDT ve türevlerinin tamamının ülkemizde kullanımı yasak durumdadır. Dicofol bu grubun en önemli temsilcisidir. IRAC etki mekanizması sınıflandırılmasında etki mekanizması kesin olarak belli olmayanlar grubundadır ve ülkemizde 2011 yılında tam olarak yasaklanmıştır.Ayrıca Chrysanthemum cinerariifolium Vis. (Asterales: Asteraceae) çiçeğinin ekstraktından elde edilen piretrin ve bunun analoglarının sentezlenmesiyle elde edilen sentetik piretroitler de bu grupta yer almaktadır.
En çok kullanılan aktif maddeleri bifenthrin, acrinatrin, cypermethrin ve alpha-cypermethrin’ dir. Piretrin doğada kalıcılığı az, çabuk parçalanan bir maddedir. Bu nedenle de sentetik analogları aranmıştır. Genellikle geniş spektrumlu ilaçlardır. Piretroitler sinirsel iletimi bozan zehirlerdir ve ana etki yerleri voltaj kapılı sodyum kanallarıdır. Sodyum kanallarının açık kalmasına neden olur. Bu sayede iyon dengesini bozarak sinirsel iletimin sürekliliğine yol açar ve akarlar kısa süre sonra ölür.
Piretroitler hızlı knockdown etkisi ilet anılır. Knockdown etkide başlangıçta doğrudan ölüm meydana gelmeyebilir ancak akarların uzun süre hareketsiz kalması nedeniyle, kurumadan ya da doğal düşmanlar tarafından avlanmadan dolayı ölüm meydana gelir.
Sentetik pretroidlerden bir aktif madde olan bifenthrine karşı direnç, ilk defa Farnham et al (1992) tarafından, New York’ta bulunan elma bahçelerindeki Tetranychus urticae Koch ( Acari: Tetranychidae)türünde bildirilmiştir. Ayrıca fenvalerate, permethrin gibi bazı sentetik pirethroitlerin akarlara karşı repellent ve beslenme davranışı bozucu etkileri bildirilmiştir.
Klorid Kanalı Aktivatörleri
Abamectin, milbemectin, emamectin benzoateaktif maddeli, avermectinler ve milbemisinler bu grupta yer almaktadır. Kimyasal yapıları makrosiklik laktondur. Bu gruptaki akarisitler kontakt ve mide zehiri etkilidir. Abamectin, translaminar etkiye de sahiptir, yani yaprağın üst yüzüne uygulandığında hücreler arasından alt yüzüne geçmektedir. Abamectin, toprak kökenli bir aktinomiset bakteri olan Streptomyces avermitilis(Burg) (Actinomycetales: Streptomycetaceae)’in fermantasyon ürünü olan bir biyopestisittir.
Milbemisinler ise Streptomyces hygroscopicus(Jensen) (Actinomycetales: Streptomycetaceae) bakterisinin bir fermantasyon ürünüdür. GABA-kapılı ve glutamat-kapılı klorid kanallarına etki eder. Klorid kanalları hücrenin uyarı sonrası dinlenme durumuna geçmesinde rol oynar. Bu gruptaki akarisitler, klorid kanallarının yüksek dozda aktivasyonuna neden olarak, sinir iletim dengesini bozar. Sinir sistemi sürekli dinlenme durumunda kalan akar, paralize olur, beslenemez ve ölüm gerçekleşir. Abamectinin, özellikle kırmızı örümceğin larva dönemine karşı çok etkili olduğu bildirilmiştir.
Oktopamin Reseptör Agonistleri
Amitraz bu grubun tek örneğidir. Amitrazın tarımsal alanda kullanımı ülkemizde yasaklanmıştır. Ancak hayvan ve insan sağlığını tehdit eden akar grupları için kullanılmaya devam edilmektedir. Kontakt ve solunum zehri etkili bir akarisittir. Oktopamin akar ve böceklerde ‘adrenalin’ görevi görmektedir. Merkezi sinir sisteminin işlevini düzenler ve vücut içerisindeki birçok dokuda genel uyarılma seviyesini yükseltmektedir. Amitraz, vücut içerisindeki oktopamini taklit etmektedir. Oktopamin reseptörlerinin aktivasyonu, uyarılmanın çok fazla olmasına neden olur, bunu kasılma ve titremeler takip etmekte ve ölüm meydana gelmektedir. Düşük dozlarda ise beslenme ve üremeyi baskılamaktadır.
2. Büyüme, Gelişme Düzenleyiciler
Akar Büyüme Engelleyiciler
Clofentezine, hexythiazox ve etoxazole bu grupta bulunmaktadır. Bu grupta bulunan akarisitler kontakt etkilidir. Hexythiazox ise ayrıca mide zehiri etkisine sahiptir. Etoxazole aktif maddesinde ise translaminar etki bildirilmiştir.
Bu gruptaki ilaçlar, akar vücudunda bulunan hormonlara etki eder. Hormonlar, hemolimfte bulunan fizyolojik süreçleri etkileyen kimyasal maddelerdir. Deri değiştirme hormonu (Ekdizon) ve gençlik hormonu (Juvenil hormon) büyüme ile ilgili temel hormonlardır. Deri değiştirme öncesi juvenil hormon seviyesi azalır, ekdizon hormon seviyesi artmaktadır. Bu dengenin bozulması ise deri değiştirme sürecini bozmaktadır.
Juvenil hormon agonisti olanlar, deri değiştirme döneminde seviyesi inmesi gereken juvenil hormonu taklit ederek, seviyesinin yüksek kalmasına yol açarlar. Bu şekilde deri değiştirme gerçekleşmez ve akar ölür. Ekdizon antagonisti olanlar ise, deri değiştirme döneminde artması gereken ekdizonu engeller ve bu süreci bozarak etkili olur.
Bu gruptaki ilaçlar akarların deri değiştirme sürecine etki ederek ölümüne sebep olmaktadır. Ergin akarlarda deri değiştirme olmadığı için, bu gruptaki ilaçlar yumurta, nimf ve larva dönemine karşı etkilidir ancak ergin öldürücü etkisi yoktur. Bu ilaçların çoğunda, erginlerden transovariyal etki ile yumurtalara geçiş görülmektedir. Bu sayede ilaca maruz kalmış ergin dişilerin meydana getirdiği yumurtalarda da ölüm meydana gelmektedir.
Hexythiazox ve etoxazole etki mekanizmalarına göre aynı sınıfta kabul edilmelerine rağmen, birbirlerine karşı çapraz direnç bildirilmemiştir. Clofentezine ise güçlü bir ovisit olarak kullanılmaktadır. Embriyo döneminde ve genç dönemde (larva ve nimf dönemlerinde) hücre gelişimi engellediği düşünülmektedir.
Kalıcılık süreleri uzun, ekotoksikolojik olarak çevre dostu sınıfına dâhil edilirler. Faydalı böcekler ve predatör akarlara karşı güvenli kabul edilmektedir.
İlgili Ürünler
Kitin Biyosentezi Engelleyiciler
Flucycloxuron ve flufenoxuron gibi benzoyl üreler grubuna dahil edilen aktif maddeler bu grupta bulunmaktadır. Flufenoxuron kontakt etkilidir. Bu grup ilaçlar genellikle yenilen yapraklardan mideye geçerek zararlıya giriş yapmaktadır.
Kitin, akarların derilerinde, trakelerinde ve midelerinde bulunan bir biyopolimerdir. Bu gruptaki akarisitler akarlarda kitin biyosentezini engellerler ve böylece deri değiştirme olmaz veya eksik, kusurlu deri meydana gelmektedir. Transovariyal etki görülmektedir. Ergin dişilerden meydana gelen yumurtalarda kitin biyosentezi engellenmeye devam etmektedir.
Lipid Biyosentezi Engelleyiciler
Tetronik ve Tetramik Asit Türevleri bu grubu oluşturmaktadır. Spirodiclofen, spiromesifen bu grupta bulunan akarisit aktif maddeleridir. Kontakt etkili akarisitlerdir. Bu grup ilaçlar yağ asidi sentezinin gerçekleştiği krebs döngüsünde, Asetil KoA Karboksilaz enzimini inhibe etmekte ve lipid biyosentezini engellemektedir. Spirodiclofen özellikle turunçgil zararlılarına karşı kullanılmaktadır.
Lipid sentezi engelleyici akarisitler, akarların daha çok durgun dönemlerinde etkili olmakta, bir sonraki döneme geçerken veya geçtikten hemen sonra ölüme neden olmaktadırlar. Dişi bireyler, bu grup ilaçlara karşı daha dayanıklıdır ve ilaçlara daha yavaş tepki vermektedirler. Ergin dişide yumurta verimliliği düşer, yumurtalar normal düzeninde olmaz, beklenen sayıdan az olmaktadır. Akarın yumurta koyması engellenebilir, bu nedenle olağan dışı büyük dişi akarlar görülebilmektedir. Yumurta bırakamayan dişilerde kısa zaman içinde ölüm görülmektedir.
Yapılan bir denemeye göre İtalya’dan toplanan kırmızı örümcekler de spirodiclofen direnci oldukça geç oluşmuştur, 21 ay ve 37 seleksiyon döngüsünden sonra direnç oluşmuştur. METI, abamectin, hexythiazoxgibi akarisitlerle çapraz direnç göstermemektedir.
3. Solunum Etkililer
Bu gruptaki ilaçlar mitokondride gerçekleşen, mitokondriyal elektron taşıma zincirine etki etmektedirler. Bunun sonucunda ATP (adenozin trifosfat) üretilemez ve akarlarda ölüm görülmektedir.
Proton Gradientini Bozma Yoluyla Oksidatif Fosforilasyon Ayırıcılar
Chlorfenapyr, bu grubu temsil eden tek aktif maddedir. Kontakt yolla etkilidir ve translaminar etkiye sahiptir. Mitonkondride elektron transfer enerjisi membran boyunca proton gradienti şeklinde korunur, depolanır. Chlorfenapyr, yüksek enerjili protonları matrikse geri taşıyarak bugradienti bozar, böylece protonlar ATP sentezine gidemez ve bu yüzden bir süre sonra ölüm görülmektedir.
Mitokondriyal ATP Sentaz Engelleyiciler
Diafenthiuron, organotin akarisitler (azocyclotin, fenbutatin oxide), propargite bu grupta yer alan akarisitlerdir. Beşinci komplekste ATP sentazı engelleyerek, ATP oluşumunu engellemektedirler. Bu gruptaki akarisitlerin tamamı kontakt etkilidir. Fenbutatin oxide ayrıca mide zehiri etkilidir.
Mitokondriyal Kompleks I Elektron Taşıma Engelleyiciler
Fenazaquin, fenpyroximate, pyrimidifen, pyridaben, tebufenpyrad, tolfenpyrad bu grupta bulunan akarisitlerdir. Pyridaben, fenpyroximate kontakt ilaçlardır. Bu gruptaki ilaçlar, NADH: ubikinonoksidoredüktaz’i inhibe ederek, mitokondriyal elektron transport sistemini bozmaktadırlar.
Mitokondriyal Kompleks II Elektrontaşıma Engelleyiciler
Beta-Keto nitril türevleri; cyenopyrafen, cyflumetofen bu grupta bulunan akarisitlerdir. Cyflumetofen kontakt bir akarisittir ve hızlı knockdown etkiye sahiptir. Cyenopyrafen ve cyflumetofen’nin birer pro-akarisit olduğu bildirilmiştir. Pro-akarisitler hidroliz ile biyo-aktivasyona ihtiyaç duyarlar. Yani akar vücudu içerisindeki enzimler ile parçalanarak, metabolitlerine ayrılmakta ve asıl öldürücü etkiyi bu metabolitler yapmaktadır.
Bu gruptaki ilaçlar, süksinat dehidrogenaz veya süksinat: ubikinon oksidoredüktaz’ı inhibe ederek elektron transferini engellemektedir.
Mitokondriyal Kompleks III Elektron Taşıma Engelleyiciler
Bifenazate, acequinocyl, fluacrypyrim bu grupta bulunan akarisitlerdir. Bifenazate ve acequinocyl kontakt yolla etkili akarisitlerdir. Bu gruptaki ilaçlar, Ubikinon: sitokrom c redüktaz veya sitokrombc1 kompleksi’ni inhibe ederek elektron transferini bozmaktadır. Bifenazate aktif maddesinin etki mekanizması yakın zamana kadar bilinmemekteydi, ancak yapılan son çalışmalar, bu aktif maddenin de mitokondride sitokrom bc1kompleksi’ni inhibe ettiğini göstermektedir.
4. Etkisi Bilinmeyen Akarisitler
Etkisi bilinmeyen akarisitler; benzoximate, chinomethionat, dicofol gibi akarisitler olup, bu gruptaki akarisitlerin hemen hepsi ülkemizde yasaklanmıştır.
İnorganik Akarisitler
Kükürt
Bağ alanlarında külleme hastalığına karşı sıklıkla kullanılan kükürtün fitofag akarlara olan yan etkisi ilk defa Ewing (1914) tarafından daha sonra ise Goodwin ve Martin (1928) tarafından rapor edilmiştir. Uygulandıktan sonra buharlaşarak akarlara etki etmektedir, yani solunum etkilidir. Buharlaşmanın normal olabilmesi için, dolayısıyla kükürtün akarisit etkisinin görülmesi için minimum olarak 17°C sıcaklık gerekmektedir. Sıcaklık yükseldikçe toksisitesi artmaktadır. Yüksek sıcaklıklarda fitotoksisite yapmamasına dikkat edilmelidir. Kükürtün akar yumurtalarını öldürücü etkisi yoktur. Faydalı akarlardan Phytoseiidae türlerine yan etkisi vardır.
Kırmızı örümcekler de kükürt direncine dair genetik çalışmalar yürütülmemiş, dolasıyla kükürt direncinin kalıtım mekanizması bilinmemektedir. Aynı zamanda kükürt direncinin biyokimyasal mekanizmasıda Kırmızı örümcekler ve phytoseiidler için iyi bilinmemektedir.
Bitkisel Ekstraktlar ve Esansiyel Yağlar
Sentetik pestisitlerin insan ve çevre sağlığına olumsuz etkilerinden dolayı, özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa’ da doğal pestisitlerin (mikrobiyaller ve bitkisel orijinliler) pazarlardaki etkisi fazlalaşmıştır. Akarlar ile mücadelede de bu doğal pestisitlerin kullanımı artmaya başlamıştır. Bitkilerin içindeki ikincil metabolitler ve yağlar önceleri sadece repellent etki gösteriyor sanılırken, günümüzde bunların öldürücü etkilerinin olduğu da bilinmektedir.
Esansiyel yağlardan ilk olarak soya fasulyesi yağı 1959’da inseksitisit ve akarisit olarak ruhsatlandırılmıştır. Esansiyel yağların fitofag akarların dışında, arılarda ektoparazit olarak yaşayan Varroa Jacobsoni Oudemans (Acari: Varroidae)’ye de etkili olduğu bildirilmiştir. Esansiyel yağ monoterpenlerinin, in vitro ortamdaki denemelerde nörotoksik olduğu ve asetilkolinesterazı inhibe ettiği bildirilmiştir.
Azadirachtin, neem ağacının (Azadirachtaindica A. Juss (Sapindales: Meliaceae)) tohumlarından ekstrakte edilen bir triterpenoiddir. Ekstrakt bazı bileşiklerden oluşur ve bu bileşiklerin oranı ağaçtan ağaca değişebilmektedir. Azadirachtin deri değiştirme hormonu olan ekdizonun hareketini bozarak etki eder. Ayrıca beslenmeyi durdurucu, repellent ve yumurta koymayı engelleyici etkisi de bulunmaktadır. Ancak biyolojik aktivitesinden sorumlu olan hedef protein tam olarak bilinmemektedir, bu yüzden IRAC (Insecticide Resistance Action Committee) tarafından etki mekanizması bilinmeyenler grubuna dâhil edilmektedir.
Ülkemizde de bitkisel ekstraktlar konusunda önemli çalışmalar yapılmıştır. Madanlar et al, organik neem yağı, NeemAzal T/S, arap sabunu gibi doğal pestisitleri kırmızı örümcek, yaprak biti ve beyaz sinek gibi sera zararlılarına karşı denemiş ve doğal düşman salımı, kükürt uygulamalarıyla entegre edildiği takdirde başarılı sonuçlar elde edilebileceğini bildirmiştir.
Bitkisel ekstraktların pratikteki en önemli dezavantajı, tarla koşullarında uygulandıktan sonra çok kısa sürede parçalanmalarıdır. Bu erken parçalanmanın önüne geçebilmek için her türlü pestisitte nanoteknoloji ile üretim umut vaat etmektedir.
Mikrobiyal Etmenler
Akarlarda hastalık yapan 58 tür fungus ve bu türlerin enfekte ettiği en az 73 akar türü bulunduğu belirtilmektedir. En çok kullanılan entomopatojen funguslar Beauveria bassiana (Bals.) Vuill.(Ascomycota: Hypocreales), Hirsutella thompsonii Fisher (Ascomycota:Hypocreales), Lecanicillium sp. (Ascomycota: Hypocreales), Methariziumanisopliae (Metchinkoff) Sorokin (Ascomycota: Hypocreales), Isaria fumosoroseaWize (Ascomycota: Hypocreales) (=Paecilomyces fumosoroseus (Wize) Brown &Smith), Neozygites floridana (Weiser & Muma) (Zygomycetes:Entomophthorales). Konidi ve blastosporları pestisit formülasyonları olarak kullanılmaktadır. Genellikle WP ve yağ dispersiyonu olarak formüle edilmektedir. Entomopatojen funguslar genellikle, konidium tarafından oluşturulan çimlenme tüpü aracılığıyla konukçularının kütikulalarını parçalayarak giriş yapmaktadırlar.
Fitofag akarları hastalandıran virüs hastalıkları ise turunçgil kırmızı örümceği (Panonychus citri) ve Avrupa kırmızı örümceğinde (P. ulmi) bilinmektedir. Şu ana kadar akarlara karşı ruhsatlandırılan virüs bulunmamaktadır. Bunun nedenlerinden bazıları; virüslerin enfeksiyon hızının görece olarak düşük olması ve ultraviyole ışığa karşı hassas olmasıdır. Ultraviyole ışınlara karşı hassas olmasından dolayı, pestisit olarak geliştirilmesinde özel formülasyonlara ihtiyaç vardır. Ancak bu sayede çevre koşullarında viral aktivitesini koruyabilmektedir.
Sonuç olarak;
Akarların, döllemli çoğalmalarının yanında partenogenetik olarak da çoğalabilmeleri, çok sayıda yumurta bırakmaları, kısa yaşam süresi ve yıl içinde çok döl vermeleri ilaçlara karşı direnç gelişimini hızlandırmaktadır. Özellikle T. urticae, 93 farklı aktif maddeye karşı direnç oluşturmuş ve arthropodlar arasında en çok direnç oluşturan zararlıdır. Herhangi bir etki mekanizmasına sahip bir akarisite karşı direnç oluşturan bir akar popülasyonu, aynı etki mekanizmalı diğer ilaçlara da direnç oluşturabilmektedir. Farklı etki mekanizmalı ilaçların kullanılması, direnç oluşumunu geciktirecek ve akarisitlerin kullanım süresini uzatacaktır. Dolayısıyla devamlı olarak yeni etki mekanizmalı ilaçların geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
Fitofag akarların mücadelesinde sadece sentetik akarisit uygulamalarına dayanan stratejiler sürdürülebilir değildir. Biyolojik mücadele son zamanlarda başarısını arttırsa da, tek başına uygulandığında gösterdiği etki sınırlı olmaktadır. Modern bitki korumada, en etkili mücadele taktiği entegre zararlı mücadelesi (IPM) programlarıdır. Bütün mücadele yöntemlerinin birbiriyle kombine edilerek uygulanması ve zararlıyı ekonomik zarar eşiğinin altında tutmaktır. Akarisitler, IPM programlarına uygun bir şekilde seçilmelidir. Bu akarisitler fitofag akarlara karşı yüksek etkili, ancak bunların predatörlerine ya da diğer faydalılara karşı güvenli olmalıdır. Sürekli olarak bitkilerdeki zararlı ve yararlı akar popülasyonu kontrol edilmeli ve mücadeleye doğru zamanda karar verilmelidir. Pestisitlerin faydalılara yan etkileri çok geniş bir çalışma konusunu oluşturmaktadır. Bu nedenle de ayrı bir konu olarak değerlendirilmesinde yarar vardır.
Günümüzde yeni pestisitlerin geliştirilmesi, maliyetlerin çok yüksek olması, çok uzun ve yoğun araştırmalar gerektirmesi nedeniyle bir düşüş içerisindedir. Mevcut pestisitleri dönüşümlü olarak kullanıp, ömürlerini artırmak çok önemlidir. Formülasyon tiplerini iyi anlayıp, etkin kullanabilmek önem kazanmaktadır. Gelişen teknoloji ile birlikte farklı formülasyonlar da geliştirilmelidir.
Kaynaklar
Emre İNAK
Sultan ÇOBANOĞLU